Filmin yönetmeni, Nejla Demirci’nin “Kanun Hükmü” belgeseli, geçen yıl Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği hak ihlali kararıyla da gündeme gelmişti. Demirci’nin çekimleri Bodrum’da gerçekleştirilen belgesel filmi, kaymakamlıkça yasaklanmış ve gözaltılar yapılmıştı.
Filme uygulanan sansüre tepkiler çığ gibi büyüdü. İlk olarak festival jürisi sansüre tepki amacıyla jürilikten çekildiğini açıkladı. Ardından Sinema TV Sendikası, pek çok sanatçı ve yurttaş sansüre tepki gösterdi.
Yönetmenin 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL sonrasında çıkartılan bir KHK’yle Muğla Bodrum’da kamu görevinde çalışan kardeşi kardiyolog Yasemin Demirci ile arkadaşı Engin Karataş meslekten çıkartıldı. Onların hikâyelerini belgesel filmine yansıtan yönetmen, Cumhuriyet TV‘de sansüre tepki gösterdi.
“SEÇKİDEN ÇIKARILACAĞINDAN HABERİM YOKTU”
2017 yılında kardeşinin meslekten ihracı üzerine meslektaşlarının gerçekleştirdiği basın açıklamasının ardından bu filmi yapmaya karar verdiğini ifade eden Demirci, diye konuştu.
“DEVLET BANA TAZMİNAT ÖDEDİ”
Filmin çekimleri yapıldığı sırada da baskı ve engellemelere maruz kaldıklarını aktaran Demirci, “Biz geri adım atmayınca baskılar arttı. Filmin çekimleri yasaklandı ancak yasağı tanımadım. Sonrasında gizli çekimler yaptım ancak tespit ederek gözaltına aldılar. Konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdık ve benim lehime bir karar çıktı. Devlet bana tazminat ödedi. Bütün bu süreci ve kardeşimin görevine iade edildiğini de festival yönetimine bildirdim. Bu kadar her şey zor mu olmalıydı? Bu festivale katılmayı çok istemiştim” ifadelerini kullandı.
“GELECEĞE İYİ BİR SİNEMACI İMAJI BIRAKTIK”
Demirci, “Destek için jüriden çekilen jüri üyelerini de belki teröristlikle suçlayacaklar” diyen Demirci şöyle devam etti:
“Yandaş basın buna dair yazılar kaleme almaya başladı. Kötülük organize edilmeye başlandı. Jürilerin tavrı sinema tarihimiz için bir not ve yüz akı bir tavır. Bütün sinema profesyonelleri bir şemsiye altında birleşti. Sinemanın tek kaynağı Kültür Bakanlığı ve TRT gibi kurumlar, ona rağmen bu tepki gelişti. Bıçak kemiğe dayanmış, bütün bir toplum ‘Yeter artık’ dedi. Halk ciddi bir karşı duruş oluşturdu. Geleceğe iyi bir sinemacı imajı bıraktık.”
“BİRİLERİ KOLTUĞUNU KORUMAK İSTİYORSA…”
Kardeşinin ve arkadaşının yaşadıklarına şahit olan ve bunu sinema perdesine yansıtmaya karar veren yönetmen Nejla Demirci Antalya Film Festivali komitesine şu sözlerle tepki gösterdi:
“KHK’lar ile insanların bütün hakları ellerinden alındı. İnsanlara hiç açıklama yapılmadı onlar da komşularına açıklama yapamadılar. Neden işten atıldıklarını bilmiyorlardı. Arkadaşlar birbirinden şüphe etti. Bu filmi yapma amacım bunları gösterme isteğimdi. Bu baskı üzerimizden kalkınca bir çok insan ‘Gerçekten bunlar yaşandı mı ‘ diyecek. Festivalin bu hatadan dönmesini istiyoruz. Orası bizim festivalimiz, orası 60 yıllık bir festival. Bir birikim var ve bu kimsenin siyasetine kurban edilemez. Eğer bu festivalde birileri kendi koltuğunu korumak istiyorsa adı Kültür Bakanlığı Festivali ya da Antalya Valiliği Film Festivali olsun.”
“EKİBİM TEHDİT ALDI”
Sansür uygulamalarının Türk Sineması’nın ilerlemesi önünde de engel teşkil ettiğinin altını çizen Demirci, sözleri şu ifadelerle sonlandırdı:
“Bu filmin şu anda bir kitlesi var ve bu kitle filmi her şekilde seyredecek. Bu şekilde sinemamızı uluslararası arenaya taşıyamayız. Bir ülkenin bütün sinemacıları bu duruma karşı çıkıyor, jüri üyeleri çekiliyor, bir sektör bu duruma karşı durmuş o zaman tüm Türkiye sinemasını topyekun ‘terörist’ mi ilan edeceksiniz? Kültür Bakanlığı’nın elinde bir ‘destek’ değneği var dilediğince kullanıyor ama gördük ki o da yetmiyormuş. Benim ekibim tehdit aldı, başka iş alamama ihtimalleri çok yüksekti.”